20 Aralık 2012 Perşembe

Minik Bir Civciv mi Geliyor Ne?

Geçen hafta bir sabah Horoz bana bakıp,
-Sen hamilesin! dedi. Gayet sakin ve emin bir sesle. Şaşırdım.
-Nerden biliyosun?
-Bilmem..Öyle hissettim..

Bu güne kadar, adet günlerim hakkında "aman neler oluyor!! " diye telaşa kapılmamışımdır , . Çünkü illa olurum, ya mevsim değişikliğinden gecikmiştir benim adetim ya da stresli bir dönemimdir.. Başka bir sebebi yoktur. Bu seferde umursamadım, gecikti işte, evimizi taşıyoruz, stresliyim, oluyor bana böyle diye geçiştirdim..
İki gün doğum kontrol hapımı almayı aksattığımı hatırlayınca ve Horoz da öyle söyleyince içime bir şüphe düştü..

Hikaye klasik, test alınıri yapılır ve beklenir..Daha 1 dakika geçmeden şak diye ikinci çizgi belirince ne yapacağımı kendimi nasıl hissedeceğimi bilemedim...
Gülsem mi ağlasam mı.....

Sonra Kenanla paylaştım durumu. Aslında bir önceki günden oldukça naneydi aramız. Konuşuyoruz fakat ihtiyaç oldukça, çok resmiyiz.. Kabuğa çekilme halleri. Mesaj yazdım bende,cevap "hakkımızda hayırlısı" !!!! Ne yani böyle bir habere verilecek tepki bu mu!!! Hollanda başbakanı geliyor sanki de "hakkımızda hayırlısı!!" Çok çok üzüldüm, sinirlendim arayıp iki güzel söylememesine.. Sonra ben biraz carlayınca aradı tabii, çok sevindim, bir çocuğumuz olsun istiyordum vs. vs.

Şimdi içimde karma karışık duygular var. Öyle aman da hayallere daldım, ilk günden karnımı seveyim hallerinde değilim.

Hayatımı ele geçirecek.
Artık hep onun istekleri olacak.
Bana bağımlı yaşayan bir varlık; acıktıi kirlendi, gazı var, karnı ağrıdı, hasa oldu aman üşüdü ..........uyudu...
Tatile gidemicez.
Kenanla başbaşa kalamicaz.
Bakımıyla uğraşıcam...
Hep o hep o hep o olacak ben hayatın neresinde olucam!!!
İnsan yetiştirmek ne zor....

Kenan bebekten bahsedince mutlu oluyorum.

Bir de yakınlarımın sevinci beni heyecanlandırıyor.
Halbuki bir arkadaşımın, akrabamın sevdiğim birinin hamilelik haberini aldığımda içime bir heyecan düşerdi benim. Ne tatlı minik bir insan katılacak hayatlarına, canları kadar sevecekleri yavruları olacak, insana bir arkadaş daha...konuşmaya başlayınca ne de tatlı olurlar, bebek kokusu nasılda güzeldir........ gibi onlarca güzel şey geçerken aklımdan şimdi korku sardı içimi;
BEN NE YAPICAM! nasıl başarıcam! korkusu..

Geçer mi bi korku, sevinç sarar mı içimi.. Tıpkı babamın göğsüne  oturan sevinç gibi...

4 Aralık 2012 Salı

her şey bulaşıcı.... hastalıklar, mutluluklar, mutsuzluklar, kahkahalar...

bağışıklık sistemi ne yaparsa yapsın etkilenmeden duramıyor. en çok da hastalıklara karşı güçsüz. mutsuzluklara karşı direnci zayıf.. california üniversitesi psikologları tarafından araştırma yapılmış. araştıramanın konusu,  en çok mutluluktan mı etkilenir insanlar mutsuzluktan mı, duygular sadece empatiyle mi bulaşır yoksa duygu transferiyle mi...

insanların birbirlerinin mutsuzluklarından etkilenme oranı mutluluklarından etkilenme oranından daha yüksekmiş. mutlu olan mutsuz olanın yanında enerjisini kaybediyormuş. koca bir mutlu grup içerisindeki tek bir mutsuz kişi bile tüm grubun mutluluğunu azaltıyormuş.

psikologların önerisi şu; empati kurmak yerine bir adım geri çekilmek, bir süre sonra sorunun sebebini konuşarak öğrenmeyi, yardım için hazır olduğumuzu söyledikten sonra tekrar uzaklaşmak.

 hep mi mutsuzluktan etkileniyoruz. tabii ki hayır ama negatif olan duygular daha baskın daha bulaşıcı.

şu hayatta en güzeli az konuşmak. hem karşındakini çok etkilemiyorsun hem de karşı tarafa karşı yormayan, sıkmayan, huzursuzluk vermeyen olmuş oluyorsun.

10 Ekim 2012 Çarşamba

Pazar Kahvaltıları

Öyle güzel ki aileyle yapılan pazar kahvaltıları....

Ufaktan bir telaş...

Ekmekler kızardı mı, çay demlendi mi, yumura pişti mi.. derken ev ahalisini uyandırma çabaları, masaya oturunca illa da zeytini beğendim, nerden aldınız demeler, uuuuu! bu bana çok gelir diye karşı çıkmalar ama tabakta da bir şey bırakmamalar...

Pazar kahvaltılarının en sevdiğim  yanlarından biri de sonu, sofrayı toplamadan yapılan muhabbetler, bazen birer sigara tüttürmeler...

ve tabii en sevmediğim yanlarından biri de toplaması... kurarken güzel de toplarken zor geliyor ya hu!

Önceden masada 20 çeşit kahvaltılık olsa 21. çeşide hayır demezdim, masa kalabalık, renkli, çeşitli olunca mutlu olurdum. Şimdiyse en güzel beyaz peynir, en güzel zeytin, en güzel domates, en güzel salatalık, en güzel reçel / bal olsun bir de tereyağı yeter diyorum, haşlanmış yumurta da sakince tabağa gelebilir.. Az çeşit bol miktar.. İnsan denen şeyin tercihleri büyüdükçe değişiyor mu ne...

5 Eylül 2012 Çarşamba

Daha Mutlu Olamam Ömrümde!

Dün akşam iş çıkışına yakın Horoz skype'da yazdı:

-Aşkım, çıkışta nereye gidiyoruz?
- http://www.dogatepe.com.tr/ Beni buraya götür lütfen lütfen lütfen ! dedim. :)

-Trafik var dedi düşük bi enerjiyle. Bozuldum tabi ben. İstanbul'da hayat iş çıkışlarında babamlara gitmek ve Bahçeşehir'den mi ibaret. Trafik sebebiyle hiç bişey yapmayacak mıyız biiiiiz! diye söylendim... Sonra baktım babamlara doğru gidiyoruz, sonra bi baktım aaaaa gitmiyoruz.

-Gitmeyelim hiç kıymeti yok. Sen isteksizsin. Sanki çocuğu bi yere götürür ona oraları gösterir gibi!!..

duruyırum yine...

-Gitmeyelim... Neyse işte köprü yoluna girdi. Ben içimden söyleniyorum tabi.

...sonra

-Anlamı yok ki, bi ben gönüllüyüm... falan... Gideceğimiz yer Boğaziçi Üniversitesi'nin yan tarafında ama baktım Sarıyer'e sürüyo. Yanlış yoldayız dedim dinlemedi bile!

o susunca daha bi sinirleniyorum ..

-Trafik hep var. Ne yapalım İstanbudayız. Kendimizi iyi hissedersek trafikte bile sıkılmayız. Tat almaya bakmak varken halimize bak! Yüzler asık. Gitmeyelim. Niye gidiyoruz ki..

Huzursuzum ben. Anlamı yok gitmeyelim diye hissediyorum. Bi yandan bi Sarıyer - Kilyos yolu bi kavak yoluna giriyoruz bi fener sonra dönüyoruz falan... Diyorum ne güzel yerlerden geçiyoruz. Aaaa bak yemyeşil diye paylaşsak ne olurdu diye düşünüyorum. Çok üzgünüm ama böyle bi akşam geçiriyoruz diye.

Yolu kaybetmiş gibiyken
-Gitme daha girelim şuraya dedim. bi restoranı kastederek.

-Güzelmiş dimi buralar dedi. Hayret sesi çıktı.
-Evet çok güzelmiş. (kızgınım ama gerginlikte istemiyorum ki :( Oturduğumuz yerde konuşcam ..( Anlatcam diye düşündüm.)

Sonra pat bi sokaktan döndük pat diye İskele Balık Restaurant'ın önündeyiz. Düğünümüzün olduğu yerdeyiz.

NEFESİM KESİLDİ!!!!

Arabadan indik Kenan'ın suratında gülümseme. Bi sarıldım.

Kenaaaaaaaaan!!!!!

Sonra ağlamaya başladım. Mutluluktan ağlamayalı çok zaman olmuştu aşkııııım!! Çok teşekkür ederim!

-Romantizm öyle olmaz böyle olur! dedi:) Al sana romantizm!


Ah nasıl anlatsam ki!!

Salona girişimiz, misafirlerle karşılaşmamız.... gözümün önünde. Heyecanlandım... Resssmen o günü yaşadım parça parça. Ama çok mutlu. Ağlamam uzun sürdü biraz :) Kenan kızmadı ama ağlamama, üzülmedi de :) Hehe :)











Yemeğimizi yedik, düğünde yiyememiştik. Çingene palamudu çıkmış. Çok güzeldi. Tazecik. Rumeli Kavağı'nda bu restoran öyle ayak altında bi yer olmadığı için müşteri geldikçe onun için hazırlıyorlar yemekleri, taze herşey.. Salata mı, istediğiniz gibi yapıyorlar, ama tazecik sebzeler, soğuklar mı? onlar da öyle...Kalamar sıcacık taze taze... Her şey lezzetli..

Ben şatafatı pek sevmem. Beyaz rahatsız eder beni mekanlarda, çok parlalık samimiyetten uzaklaştırır mesela duygularımı, ama burası. Sevdiğim gibi sarı ışıklar, salaş.. Deniz kenarı. Dalga sesleri. Ekmek at-balıklar gelsin, akvaryum gibi! Karadenizle birleşen Marmara!



26 Temmuz 2012 Perşembe

Yiyemeyeceğin Şeyleri Cildine Sürme


Horoz, “YİYEMEYECEĞİN ŞEYLERİ DERİNE DE SÜRMEMEN LAZIM “ dedi ve düşündüm…..


her gün derimiz yoluyla aldığımız o kadar çok kimyasal var ki, bu gidişe dur diyemesem de yavaş! deme zamanı gelince,

*          ilk olarak yumuşatıcı kullanmayarak başladım, onca kimyasal kokusu burnumuzdan girerken derimizin içine kim bilir neler giriyordu hem de Horozuma baş ağrısı yapan bir şeyi neden kullanaydım? yalan yok, o yumuşutacıların mis kokusunu çok beğeniyorum, öyle güzel kokuyorlar ki yıkanan çamaşırlar daha asılırken insan mutlu oluyor, katlarken insanın burnunda misss gibi bir koku o çamaşırları içime falan sokasım geliyor ama işte, kimyasal sonuçta, o kadar esans ve o kadar kimyasal kalıntısı  da vücuda giriyor bunu düşününce tercihler devreye giriyor, bir çoğumuz da düşünmüyor.
*   artık duş jeli kullanmıyoruz, zeytinyağlı sabunla yıkıyoruz vücudumuzu, ben bazen beyaz sabunlarla, klasik. şampuanımız duru.

*       sonra kullandığım kremleri kontrol ettim "içindekiler"i okudum ve bilmediğim o kadar kimyasalı içeriyordu ki çoğu kremimden vazgeçtim, sadece kokusunu beğenerek aldığım vücut kremlerim vardı, üzerlerinde ne içerdiği bile nerdeyse yazmıyordu, onlar da çöpeeee. Arko var evde şimdi, içindekilere baktım ;)
*          tırnaklarım çok kırılırdı daha az oje kullanmaya ve tırnaklarımı asetondan uzaklaştırmaya çalıştım. (Horozumun, organik olan tırnaklarımın tinerle nasıl baş edebileceğini sormasıyla tırnaklarım için ilk kez üzülmem bir oldu şimdi haftada bir kez oje sürüyorum tırnaklarıma)
*         daha az fondöten kullanır oldum, sivilcem nerdeyse hiç yok, kolojen de içermeyen makyaj malzemeleri alıcam artık ;)
*          alkol 3 yıldır kullanmıyorum. (zavallı vücudum organlarım onunla savaşırken ne kadar çok uğraşıyorlardı onlara bu kötülüğü yapmak zalimlik)
*         cips yemiyorum.
*         içinde milyon tane koruyucu içeren ıvır zıvırlardan tükettiğim bi dondurma kaldı, ondan da nedense vazgeçemiyorum, magnum en sevdiğim..
*         çikolata yiyoruz. çünkü sağlıklı.
*         bisküvi az tüketiyoruz.
*         yemekler ısıtılmadan tüketiliyor, o akşam yiyeceğimiz kadar pişiriyorum.
*          patates kızartmasını çok ama çok az zeytinyağıyla teflon tavada kısık ateşte yapıyorum, oda haftada bir =  Azra geldiğinde, ikimizde patates kızartmasını çok seviyoruz.
*          makarna sosu, salata sosu vs... kullanmıyoruz.
*          salçalarımızı bir arkadaşımıza hataydan getirttik. (biber-domates)
*          baharatlarımız doğal, dağdan toplanmış nane, kekik...boyasız, gerçek biberden pul biber.....

elimizden geldiğince kimyasaldan uzaklaşmaya çalışmakta fayda var. ne kadar başarabilirsek o kadar kar diye düşünüyoruz. Roll on – şampuan  bunları maalesef her gün kullanmak zorundayız, psikolojimizde önemli vücut sağlığımız için, sürekli her şeyi didik didik eden, sağlık sağlık sağlık diye ortada dolanan tiperden değiliz ama azami dikkati göstermeye çalışıyoruz.

hayatı herkes inandığı ve bildiği şekilde yaşıyor işte...

birde şu öğle yemeği öğünlerini azaltsam ;)

bık bık!

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Çikolata Soslu Elma

Azra! Benim tatlım bitanem...

Hafta sonlarımın baş tacı.

Arabada arka koltukta Barbie dergisi okuyorduk birlikte, Mayıs 2012  sayısı, 16. sayfa; çikolata kaplı elmalar.

yapalım mı bundan dedi, yapalım dedim. markete uğradık elmaları aldık. iki paket de bitter çikolata.  kasaya koştuk :)


malzemeler kolay,

3 tane elma
240 gram bitter çikolata
hindistan cevizi
3 tane de çöp  şiş


bitter çikolataları benmari usulü erittik. bu arada elmaların tepesine azra çöp şişleri batırdı; gücü biraz yetmeyince benden yardım istedi, çikolataları o eritti. sonra elmaları sosladık. hindistan cevizi yoktu evde ama kurabiye yapmıştım bir gün önce, onu ufalamıştım azıcık ona batırdık süs olsun diye.
mutlu oldu.
bana yetti :)


24 Mayıs 2012 Perşembe

Ne Gibi Kokmak İsterim?

Kokulara karşı çok hassasım. Bazı insanlara da söylemişliğim vardır. Ağzın kokuyor... Ter kokuyorsun diye.
Çünkü bunu bir engel olarak görmüyorum ve söylemekte hiç bir sakınca da yok bence. Çünkü 2012 yılında  yaşayıp bir insanın pis kokması için pis olması gerekir. Pislik de bir engel değil pisliktir :) Her gün duş alan vücudunu kremleyen koltuk altlarına stick-roll on kullanan, kılını tüyünü takip eden, çamaşırlarını değiştiren hiç kimse kokmaz. Kokamaz.

Ağzının içini her yediği şeyden sonra yıkayan ve fırçalayan insanın nefesinin kokması için bir sebep yok. Midesinde bir rahatsızlık mı belllki.
Dişlerini fırçalamayan insanlar var. Dilini fırçalıyor musun sen? diye sorduğum ama cevap olarak dilimi mi yoooo! diyen insanlar gördü bu gözler.Damağını? Yanak içlerini? desem gözleri yerinden fırlar diye sormadıklarım var..

Bir tencere bile yıkarken altını üstünü kenarlarını tellerken ağzın içinden geçen yağlar şunlar bunların kalıntısı olmuyor mu ağızda da yıkamıyor, fırçalamıyor, çalkalamıyoruz anlamış değilim...

Ama bu kokan insanları, tuvaletten çıkarken kapının kolunu selpakla tuttuklarını görmüyor muyum hasbinallaaaaah! demeden duramıyorum.

Şimdi sırada ambarda görevli bi adam var. Ona söylicem. Gittiği yere kokusunu lök diye bırakıyor sanki. Koku değil bir madde bırakıp gitmiş o madde de kokuyu salıp duruyor gibi. Kokunun gerçek bir ağırlığı varmış onu da o adam sayesinde öğrendim hemde öğürdüm.

Neyse işte öyle...

Dün Horozla konuşuyorduk,
-Teninin kokusunu seç deseler ne koksun isterdin? diye sordum.
-Salatalık dedi. Tazecik bi salatalık gibi. Ferah. Hafif. Sen?
-Ben bahçedeki pembe gül gibi kokmak isterdim. Allah'ım o nasıl bir kokudur. Masamdan kalkıp gülün yanına gidip koklayıp geri dönüyorum öyle esanslı öyle güzel bir koku ki! Anlatamam..

Tabii o gülü koklarken ve bir çok şeye bakarken her gün Allah'a hayranlığımdan bağırıp çağırasım geliyor!!!! Allah'ıııııııııııııııım! Sen bu rengi nasıl sağladın böyle nasıl güzel kokuyor bu çiçekler! Bu yeşiller nasıl yeşil! Şu minicik nokta kadar böceğin bile sindirim sistemi solunum sistemi var sistemleri nasıl kuruyorsun! Sen nasıl bir varlıksın!!!! Hayranım!!! diye belki binnnlerce kez düşünmüş haykırmak istemişimdir: "Allahtan korkun laaaaaaaaaan!!!" diye :)
İki kıçı kırık robot yapıyoruz da karşısına geçip vay beee adamlar neler yapmış diyoruz. Gözlerimiz ne kadar alışmış görmüyoruz...

Hadi kaçtım ben.

BıkBıııık!


21 Nisan 2012 Cumartesi

Rumeli Feneri _ Barınak


Cuma sabahı Horozla birlikte evden çıktım , beni babamlara bıraktı. Babamların evinin anahtarları var hala bende. Ancak sadece anahtar olması yetmiyormuş,kapının emniyet kilidinide takmışlar arkadan, sabahın 7 buçuğunda Nünüüüüü kapıyı aç diye seslenmemle uayndı :) Sana kahvaltıya geldim, ama önce uyuyalım dedim :) Uyuduk bir saat.. Uyandık. Apartmandaki komşularla kahvaltı günü varmış, bende gittim tabiiki :) Şaşırdılar beni görünce :)

Cuma günü işe gitmemek güzelmiş. Sadece kendi istediğin şeyleri, aklında iş-güç-hayat... yokken, gençlik başımda duman diyerek yapmak güzelmiş... arabana atladığın gibi arkadaşını alışık olduğun adresten almak güzelmiş!!!
Hürrem; benim canım aradaşım, bıdı bıdı bıdı konuşmalarımı saatler bile sürse dinleyenim, canım ciğerim :)
ve Sarıyer'e gitmek... Rumeli Feneri'ne giden o sakin etrafı yemyeşil aydınlık yolda herşeyden bahsetmek güzelmiş...






19 Nisan 2012 Perşembe

Gıt Gıt Gıdak

İkizler Olmak Ne zor

mağazaların önünden geçerken bir bakıyorum yüksek topuklu rengarenk ayakkabılarda kalmış gözüm bir bakıyorum dağcılık ürünlerinde... bir yanım şıkır şıkır giyin, süslen diyor bir yanım rahat ol diyor.



hep uçlar. geçmiyor bu inişler ve çıkışlar.
bazen, her gün aynı olan insanlara imreniyorum bazen de diyorum ki amaaaaaaaan ne sıkıcı, bu ne beee! hep aynı hep aynı.

bazen evimin kadını çocuklarımın anası olayım diyorum, bazen de uçup gitmek özgür olmak istiyorum, bir o şehre bir bu şehre yerleşsem ne güzel olur diyorum. bazen kadın olayım bazen cinsiyetsiz... rolsüz...

bazen çokkk güzel masalarda yemek yemek istiyorum, tam takım, eksiksiz....kaşığı nerde olmalı çatalı nereye koymalıyız, peçeteyi katlayayım, ütülü masa örtüleri, arada değişen servisler.............. bazen de bi zeytin bi peynir olsun ekmekle diyorum, hatta marketten aldığımız poşetiyle koyayım tepsiye ve tvnin karşısında yiyeyim sonra da tepsiyi sehpanın üzerine uzatayım ve ben de uzanayım istiyorum.


velhasılı kelam, ikizler olmak yorucu. ama sıkıcı değil.

-kalk gidelim!
-.ok yeme otur!

foto

18 Nisan 2012 Çarşamba

temizlik eldivenlerimi seviyorum

bizler güzel/yumuşacık elleri olan kadınları görünce, "ay şekerim ne güzel ellerin var" demeyi fesat değilsek yeri geldiğinde ve içimizden geldiğinde söylemekten çekinmeyiz ammmmaaaaaa iş özen göstermek konusuna gelince üzerimizdeki ataleti de bir türlü atamayız. bırakın güzelliği sağlığımızla bile pek ilgilendiğimiz söylenemez.

ben bundan bir yıl öncesine kadar, tabii nadiren de olsa temizlik yapıyordum babamın evinde :), temizlik malzemelerinin özellikle çamaşır suyunun ve cifin kokusunu elimde duyduğumda mutlu oluyordum. onların gerçekten kimyasal olduğunu, içinde yüz tane kimyasal çözücünün , kir çıkarıcının, tuz ruhunun, kezzabın olduğunu bilsem bile olayın vehametini hiç düşünmüyordum...

ama artık kimyasala yaklaşmamaya dikkat ediyorum, yaklaştığımda kendimi koruyorum, kesinlikle sonuna kadar açtığım cam ve ellerimde eldivenlerim oluyor ve işimi kısa tutuyorum.. e bunlarda ciğer, kiri söküp atan, pasları eriten o kimyasallar ciğerlerime soluk boruma ne yapmaz ki diyorum... ama günde 2-3 sigara içmekten de geri kalmıyorum... neyse o ayrı :)

temiz ve düzenli olmak gibisi de yok he!
hele temizlik yaptıktan sonra kahve içmek gibisi.... işte onun gibisi de yok. yorgunluk kahvesi.



horozumla....
kağıthaneden aldığım amerikan servislerin üzerinde :)
tamek kavanozu ne alaka mı :) o kül tablası, kokmuyor:)

17 Nisan 2012 Salı

evlilik hallerine alıştım gibi gibi. bana kalsa ben telkin edilmesem dahaaa çooooook zaman alır bu işler ama etrafımdakiler, şöyle yapınca kolay oluyor, bak böyle yaparsan rahat edersin dedikçe ve bunları uyguladıkça rahatlıyorum. bu etrafımdakiler horoz, bir kaç arkadaşım ve nünü....sağolsunlar, hep olsunlar.

iş çıkışı eve gider gitmez mutfağa girmemin benim bir zorunluluğum olmadığını söyleyen Horoz'uma sevgilerimi göndermek geldi içimden :)

-Eve girer girmez mutfağa girmek gibi bir zorunluluğun yok, dinlenmek istersen dinlen, ayaklarını uzatmak istersen uzat,  duşunu almak istiyorsan al, benim, hemen yemek!!! diye bir beklentim yok. Senin de bir hayatın var. diyen bir horozum var. İnsan bazen yatmak ve hiç bir şey yapmamak ister, bu isteğini söyle. de diyen bir horoz, canım horoz! :)

evimizi seviyorum. evimizde bana dair izlerin olması benim kendimi oraya ait hissetmemi sağlıyor. mesela ; mutfaktaki bebeğim, mesela su bardağım,eski eşyaları severim, müzeyyen annemden aldığım ve bebeğimin yanında duran su bardağım... :)

13 Nisan 2012 Cuma

Lagosun Defni

Evlilik Halleri...
Alışma süreci...

Derken bir de bakmışım 4. ay olmuş...

Dün akşam Nursel Teyzemlerdeydik.
Taşeronlarımızdan birinin İskenderun'dan getirdiği balığın defin işlemleri için bir aradaydık maaile :)
Büyüüük bir lagos balığınn otopsi işleminin ardından büyük iki tepsiye yatırılmak suretiyle önce fırınlanıp, ardından içten bir merasimle defnedilmesi gecesiydi.

Çok güzel bir akşamdı.
Biz. Babamlar. Teyzemler. Anneannemler. Babaannem.

Paylaşmak güzel..
Belki balığa doyamadık ama herkes için de güzel bir akşam oldu.

Bir ara baktık babaannem ve anneannem odaya girmiş dertleşiyorlar.
Anneannem diyor ki;
-Aaaah Fadime Abla.. Biz neler gördük.. Bizimki her tuttuğunu yemeğe-çaya getirirdi.

E kolay mı? Evde 7 çocuk, kayınvalide, kayınpeder bir de gelen giden.. Dinlenmeksizin, durmaksızın iş. Çamaşır. Bulaşık. Temizlik...... Bir de üzerine biraz yoksulluk..

Babamlar kuzenler maça daldılar.

Bir kısım mutfakta..
Bİr kısım odada.
Bir kısım yemek masasının etrafında..
13 yaşam hikayesi.

13 Şubat 2012 Pazartesi

Sarı Mercedes-Fikrimin İnce Gülü

Evde olduğumuz akşamlar film izliyoruz Horozla.Evde olduğumuz akşamlar diyorum çünkü akraba ziyaretleri, bize gelenler derken bir bakmışız hafta bitmiş...

Bu bir film eleştirileri blogu değil elbette ama Tunç Okan'ın yeni izlediğim iki filminden bahsetmeden geçemeyeceğim...

Önce Sarı Mercedes'i izledik.. Adalet Ağaoğlu'nunFikrimin İnce Gülü romanı ve Tuç Okan yönetmenliği...
Ankara'nın bir köyünden Almanya'ya çalışmaya giden ve orada çöpçülük yapan İlyas Salman yani Bayram...
Gözünden bile sakındığı arabası Balkız.
Geride bıraktığı Kezban.
Bayrm Almanyada yemeden içmeden biriktirdiği parasıyla sarı bir Mercedes alır.  Onunla Türkiye'ye gelir.. Gümrükte yaşananlar, arabasına olan aşkı, yolda giderken özlediği köyü ve yaşadıklarının hayali...

Bayram, Almanya'ya giderken sevdiği kızdan hiç de üzülmeden ayrılıyor. Geri dönüşünde onu bulacağından çok emin......

Uyruksuz ve ikametsiz bir insan olduğumuzu düşünerek izledik filmi. Bakan gözün tarafı olduğunda işin içine duygular girip objekliflik yitiyor çünkü. Trafik kazaları örneğin, alışık olduğum gözlerle baktığımda filmde aslında bizi anlattığını göremiyorum.. Çok sık mesafalerde yapılan kazalar.. Alışmışız yılda bilmem kaç bin kişinin trafikte hayatını kaybetmesine... Düşünebiliyor musunuz yılda 570 bin küsür insan ölüyor bir ülkede !! Hastalıktan değil, doğal bir afetten değil, insandan!!!  Tunç Okan buna değinmiş aslında filmde çokça...

trafik kazları hakkında detaylı bilgi için tık.

Yol kenarında piknik yapan insanlar.. Kocaman erkeklerin el kol şakaları..

Feribota biniş ve inişlerde yaşananlar...

Sarı bir Mercedes'in Solmazlara don indirttiği gerçeği...

Arabaların armalarının bir zamanlar çalınır olduğu... Memleketimde hırsızlık da var çok şükür (!)... Araba arması nedir! Onu neden çalarlar..

Değnekçiler... Gerçi İspark'ın gelişiyle İstanbul'da azaldılar ama yok değiller.. Gel gel gel !! der 5 lirayı beğenmez 10 lira verirsin ama arabana da göz kulak da olayım demez bu adamlar. Tuhaf bi meslek.

gibi gibi gibi...

İzlemenizi tavsiye ederim.. Aman Türk filmi, hiç sevmem yaklaşımından uzak, objektif gözlerle....

30 Ocak 2012 Pazartesi

neyseki ütü ve yıkanacak çamaşır konusunu bu hafta sonu çözdüm. nasıl mı? tabii ki nerdeyse tüm hafta sonu çamaşır yıkayarak ve ütü yaparak. daha önceden ütüleyip de kaldırmadıklarımı kaldırarak :)) mucizevi bir çözüm kabul ediyorum..:)

ben ütü yaparken horoz biraz sıkıldı... ama ne yapayım bitirmek zorundaydım.yoksa huzursuzluk devam edecekti tüm hafta...

hafta sonu arkadaştan aldığımız filmleri izlemeye başladık.. izlemeye başladık da sonunu getiremedik. o veya bu sebepten :) uyuduk yahuuu... dün akşam saat 22.15te uyudum. Sabah da yataktan kazınmadan kalktım.

demekki neymiş, erken yataaarım erken kalkarııım bir yumurtaayı sütle çırparım...

kendime söz, çamaşır biriktimek yok. herşey yerli yerine...

26 Ocak 2012 Perşembe

Çalışan Kadının Duası

Ve yeni evlilerin bilmem kaç kez yaşanmış dramını yaşıyorum; yani çalışan yeni evlilerin.. Az zamana çok iş sığdıramama, zamanın esiri olma, zamanla yarışma..

 Sabah 7.30da başlayan mesai akşam 6.30da bitip 8e doğru eve varınca el yüz yıkama,yemek hazırlama, masayı toplama, bulaşık makinesi boşaltma , kirlileri makineye dizme derken demlenen çayla salona geçme saatim 10u geçiyor..  Sonra biten makinenin içinden çıkardığım çamaşırları asmak bile gelmiyor içimden.. Topladıklarımı katlayacak isteğim olmuyor..  Evde olduğumda böyle bir hızlandırılmış gece yaşıyorum
...
Evde değilsek eğer, bir yerlere gitmişsek dönüşünde arabada düşünüyorum, eve gidince mi alsam duşu sabah uyanınca mı.. Erken geliriz de makineyi öyle çalıştırırım dye düşünüp yıkamadığım çamaşırlar içinse makineyi çalıştırmak apartman dairesinde oturan bizler için düşüncesizlik demek, hem bize hem başkalarına düşüncesizlik, gecenin o saatinde zınnn zınnn zınnn diye dönen makinenin sesi....sıkmaya geçince uçak moduna.. ve sonra çamaşırlar bir sonraki güne kalıyor... Bir sonraki gün .. bir sonraki gün derken bakmışım birikmiş... Sabah ne giyeceğimi şaşırıp dağıttığım dolabımı toplamak 10 dakikamı alacakken onu bile düzenlemekten kaçıyor gibiyim.

Temizlikçi çağırayım haftada bir gün gelsin ve çamaşır ütü işini halletsin, olmuyor;
Bahçeşehirde yeni yapılan bir sitede oturuyoruz, eve giden yolda 10larca aç köpek var ve saldırganlar, kadıncağız o yolu nasıl geçsin tek başına, benim getirip götürmem gerek onda da saatler hiç uygun değil...

Ev işleri konusunda sıkıntılıyım biraz anlayacağınız..Uzun mesai saatlerinin ardından akşam eve gittiğimde kısacık süreye çok şey sığdırma gücü ver ya Rabbim! amin...

Tek sorunum bu :) Ne mutlu :)

23 Ocak 2012 Pazartesi

Güzel Şeyleri Söylemekte Cömert Olmak

Horoz sıradan olan şeylerden pek hoşlanmaz.. Ne sıradan kadınlardan ne erkeklerden ne çocuklardan ne maddelerden.. Geçen gün internetten sehpa siparişi vermiştik geldi. Beğenip beğenmediğimi sordu. "Beğendim.. Sıradan değiller..... "dedim..
"Sıradan olmayan şeyleri severim ben." dedi. "Seni de sıradan olmadığın için seviyorum." dedi.
Mutlu oldum.

Bu diyalog şöyle de olabilirdi:
Beğendim, sıradan değiller.
Bende beğendim.

Cömert olmak ne güzel...
Sözcüklerde cömert olmak. Güzel duyguları ifade etmekte cömert olmak...
Cömert bir sevgilim var. Şanslıyım :) Mutluyum :)

foto

12 Ocak 2012 Perşembe

Tunus Devlet Başkanı Ülkeyi Terk Ederken

25/12/2011'de Tunus'a değil bekarlığımızı terk ettik ve ben gülüşüne aşık olduğum adamla evlendim....